İlk yazımda hayal sınırlarımızı
genişletmek için küçük bir kapı aralamıştım. Bu yazıda ise o aralıktan
geçmemize mani olan problemleri aşabilmek adına size kocaman kanatlar takacağım
:) Şimdiden keyifli okumalar…
Medeniyet-İcat İlişkisi ve İcatlar Tarihi
Arkamıza yaslanıp insanlık
tarihini şöyle bir gözümüzün önüne getirdiğimizde tüm sıçrama noktalarının,
kırılmaların sebebinin icatlar ve buluşlar olduğunu görürüz. Bu sebeple
uygarlaşma tarihini icatlar tarihi olarak isimlendirebiliriz.
Biraz
beyin fırtınası yapalım. En ilkel alete gidelim. Sopa ve taş… İnsanoğlu bunları
avlanmak-korunmak için kullanmayı akıl edememiş olsaydı, hiç alet kullanmayı
öğrenemeseydi neler olurdu? Afrikayı terk etmek zorunda kalan primatlar büyük
ihtimalle açlıktan ölür, avcılık yapılamaz, sadece otobur beslenmek zorunda
kalan ve dar yaşam alanları olan diğer primatların beyinsel gelişimleri yavaşlar,
ilerleyen süreçte alet kullanmayı başarabilen başka türler yeryüzüne hakim
olurdu…
Peki Ateş? Belki de son buzul
çağını hiç atlatamamış olurduk…
Tarımın keşfi? Bu gün halâ
mağaralarda yaşayan, göçebe, avcı yada toplayıcı, ilkel bir canlı kümesini
oluştururduk…
İlkel aletler, ateş, tarım, yazı,
bakır, bronz, demir, üzengi, karasaban, mimari, gemi, banka, pusula, matbaa,
barut, optik, aşı, buhar gücü, elektrik, içten yanmalı motorlar, transistör, jet motorları, internet, nükleer
enerji, biyomühendislik, genetik, nano teknoloji, bitcoin, uzay araçları… Şimdi
gözünüzü kapayın ve insanlık tarafından bu buluşların hiç bulunamadığını hayal
edin… Ne görüyorsunuz?
Ben en fazla bunu görebiliyorum :) |
Tüm insanlık uygarlığı, meraklı
mucitlerin bilineni öğrenip; bilinmeyeni keşfetmesi sonucu ortaya koyduğu
teknolojik ve bilimsel keşiflerin birikmesiyle kuruldu… Birikim halâ sürmekle
birlikte bazı bilim adamlarına göre keşiflerin hızı geçtiğimiz yüzyıla oranla
ivme kaybetmiş durumda. Hatta bazılarına göre bilimsel yeniliklerde son
dönemece girdik. İyi ama İcatlar-buluşlar gerçekten burada durdu mu?
1899’da Amerika Patent Dairesi
Başkanı Charles Duell “Artık yeni hiçbir şey yok . İcat edilebilecek her şey
icat edildi.” Demişti. Şimdi güldüğümüz
bu önemli gaf, her dönem her yerde bulunbilen hayal gücü dar insanlar
tarafından ara ara dile getirilir ve her zaman yanlışlanır. Sanırım mutlak
bilgiye ulaşana kadarda bu kendini yanlışlayan beyanlar devam edecektir.
Öngörüsü düşük önemli bazı isimlerin “Bilimsel gaflar”ına buradan
ulaşabilirsiniz: http://tr.wikiquote.org/wiki/Bilimsel_gaflar
Halâ insanlığı geliştirecek
birçok keşfin önünde çözülmesi gereken problemler bulunuyor. Sadece önemli
devrimsel icatlar değil, kendi hayatınızı kolaylaştırmak yada farklı
problemlerinizi çözebilmek içinde gün içerisinde sürekli var olmayan yöntemler
geliştirmek, farklı yollar bulmak zorunda kalıyoruz, kalacağız. Hayat (özelikle
de modern çağda hayat) bizi her an yeni yöntemler bulmaya, yaratıcı düşünmeye
zorluyor, adeta kolaylıklardan çözümlerden çözülmemişlikler yaratıyor. O halde
“O Soruyu” sormanın vakti geldi: Sorunları çözerken, yaratıcı düşünmenin;
icat-buluş yapmanın, mucit olmanın bir yöntemi varmı? Yoksa tüm gelişmeler
tesadüfen mi ortaya çıktı?
Keşifler Tesadüfi Gerçekleşir Ve Tüm Tesadüflerin Toplamı
Büyük Bir Sistemdir
Geçmişteki bir çok buluş tesadüfler
sonucu ortaya çıkmıştır. Ateş, tarım, kaldırma kuvveti, aspartam, penisilin,
viagra (bknz: tesadüfen bulunan keşifler )… Ancak günümüzde bilimsel ve teknolojik gelişimin tesadüflere dayandığını
söylemek çok yanlış olur. Dünyadaki patent başvuru ve tescil oranlarına
baktığımızda bu gerçeği çok rahat görebiliyoruz. BM, Dünya Fikri Mülkiyet
Örgütü (WIPO) raporuna (buradan ulaşabilirsiniz) ve TPE verilerine göre Türkiye’de 2013 yılında 4527 patent başvurusu yapılmış bunların 1244 Kadarı
onaylanıp tescillenmiş. Bu konuda dünya birincisi ABD 542 bin 815 patent
başvuruda bulunmuş ve 49bin onay almış. İşte bu fark bile buluşların tesadüfen
ortaya çıkma ihtimalini yok ediyor. AR-GE yatırımları, ölçek ekonomileri, çözüm
yaratmanın sektör haline gelmiş olması, yetersiz prim, altyapı eksikliği,
ezberci olmayan eğitim… gibi faktörler bu büyük farkı yaratıyor.
Aşağıdaki liste 2012-2013 yılı en yüksek AR-GE yatırımı yapan 20 global firmanın karşılaştırmalı AR-GE harcamalarını gösteriyor
Dünya Ekonomik Forumu ( World
Economic Form) 2012-2013 yılı Küresel Rekabet Raporuna (The Global
Competitiveness Report 2012–2013) göre Türkiye Yenilik kapasitesi sıralamasında
48. Özel sektör–üniversite işbirliğinde 70. Araştırma kalitesinde 88. ülke.
Özel sektörün Ar-Ge harcamalarına verdiği önem sıralamasında 56. ülke olarak
sıralanmış.
Bu konuda konuşulacak,
aktarılacak çok şey var ama konu ve konsept buna uygun değil :) Daha fazla
istatistiklere, rakamlara girerek konuyu bulandırmak istemiyorum. Merakı
olanlar için:
Yabancı dilde rapor ve
araştırmalar
Türkçe kaynaklar
2013 WIPO Raporu yorumları
Peki bunca verinin anlamı tam olarak ne?
Bu kadar farkın sebebi sadece sosyo-ekonomik faktörler mi? Bana göre asıl etmen
yazımızın konusunu da oluşturan sorudur. Yani yüksek patent oranlarına sahip
olan ülkelerdeki firmaların araştırma bölümlerinde çalışan mühendislerin doğru
yaptığı şey: Problem çözümünde geliştirdikleri sistematik yoldur. Bu yol bize
icat yapmanın, problem çözmenin, yaratıcı düşünebilmenin anahtarını verecektir.
Bir şeyi talep etmeden önce
“talep etmek” ne demektir bilmemiz lazım. Yani icat yapmanın sistematik bir
yolunu arıyorsak, önce yol çizmeyi bilmeliyiz. Matematik ve yazılımda bir
problemin çözümünü için gerekli olan temel hareketleri adım adım yazarak bir
çözüm yolu oluşturmaya “Algoritma” denir. Algoritma hakkında daha geniş bilgi
için googlelayın (bknz: Algoritma 1 - 2 - 3).
İcat yapmanın algoritması nedir?
İcat Yapmanın
Algoritması – Mucitliğe Giden Yol – TRIZ
Bu gün hesaplamadaki
başarılarıyla bilim adamlarına yardımcı olan robotlar; yarın gelişen yapay
zeka, kuantum işlem gücü ve problem çözme algoritmaları ile bilim adamlarının
yerini alacak gibi görünüyor. (bknz: 1 - 2)
Böyle bir gelişme iyimi olur kötü mü bilinmez ama bu gerçekleşene kadar
insanlık kendi problemlerini kendi çözecek gibi görünüyor. Bunu da nasıl daha
kolay yapabileceğini hesaplamaya yeni yöntemler geliştirmeye çalışıyor.
Genrich Altshuller isimli Rus
mucit-teorisyen bu yöntemleri sistemleştirerek TRIZ adını verdiği yöntemi insanlığa
sunmuştur. Küçüklüğünden beri icatlar üzerine düşünen Genrich; SSCB Patent
Ofisi’nde(1946) dört yılda 200.000’e yakın patenti incelemiş ve TRIZ yöntemi
böylece ortaya çıkmıştır. Açılımı Rusça “Teorija Rezhenija İzobretatelskih
Zadach”, Anlamı ise “Yaratıcı Problem Çözme Teorisi” demektir. TRIZ
geliştiricileri bu güne kadar 3 milyondan fazla patenti incelemişlerdir. Adeta
canlı bir organizma gibi büyüyüp gelişen TRIZ, herkesin doğru metodolojik
yaklaşım ile mucit olabileceğini söyler.
TRIZ’in özü: saptanmış 40 yöntemi
kullanarak problemleri çözmektir. Problem çözerken iyileştirilen bir konu yeni
sorunlar, problemler yani ÇELİŞKİLER yaratabilmektedir. Bunu da 39X39luk bir
çelişki matrisi altında toplanmıştır. Günümüzde 5 temel yaklaşımın içinde 13
yöntem barındırır:
1. 40 Buluş Prensibi (40 Inventive Principles),
Buluş Şifreleri
2. 39 Çelişki (39 Contradictions) 2a.39x39
Çelişki Matrisi (39x 39 Contradiction
Matrix)
3. İdeallik (Ideality
4. S-Eğrileri (S- curves)
5. 9 Pencere Yaklaşımı (9 Windows approach)
6. 8 Gelişim Trendleri (8 Trends of Evolution)
7. Kaynaklar (Resources)
8. Fonksiyonel Analiz (Functional
Analysis)
9. Cisim-Alan Prensibi (Su-Fields
Principles)
10. 76 Buluş Standartı (76
Inventive Standards)
11. Sistem Operatörleri (System
Operator)
12. Bilimsel Etkiler (Scientific
Effects)
13. ARIZ (ARIZ)
Açıklamaları için tıklayınız
TRIZ yöntemini Teknoloji üreten
neredeyse tüm firmalar ürün geliştirme birimlerinde kullanmaktadır. Türkiye’de
ise ne yazık ki yeni yeni tanınmaya ve yaygınlaşmaya başlamaktadır. Özellikle
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin seviye atlaması sanayide İNOVASYON
hamlesini başararak gelişmiş ülke firmalarıyla rekabet edebilir hale
gelebilmesi için bu yöntemi eğitimin sisteminin bir parçası haline getirmesi
önemlidir. Siyasi karar mekanizmalarının harekete geçmesini beklemeden bireysel
olarak bu yöntemlerle tanışmamız ise bize gerek iş yaşamında, gerek günlük
yaşamda bir çok kolaylık sağlayacaktır. Özellikle mühendisler, ar-ge
departmanlarında çalışan geliştiriciler, verimlilik uzmanları… bir an önce bu
yöntem ile tanışmalı.
21. yüzyılda yaratıcı
düşünebilmek artık sadece tanrı vergisi bir yetenek değil, öğrenilmesi gereken bir
yöntemdir :) Bu konuda yayınevlerinden daha çok kitap, daha çok Türkçe kaynak
istiyoruz. Yöneticilerden ise bu yöntemlerin müfredata alınmasını, firmalara
çalışanlarına eğitimini verebilmesi için teşvik yaratılmasını istiyoruz.
Ayrıca benim triz ile tanışmama vesile olan kitabı özel olarak belirtmek istiyorum.
Ve Birden Mucit Ortaya Çıkıverdi TRIZ
Diğer türkçe kitaplar:
TRIZ Uzmanı Prof. Dr. C. Ruhi KAYKAYOĞLU "Destek Patent" ile TRIZ üzerine seminerler veriyormuş
İcat
Yapmanın Sınırı Nerede Biter? Ne Zaman “İcat edilebilir her şey, zaten icat
edilmiş” Olacak?
İnsan her şeyi anlamlandırmaya
bir mantık çerçevesine oturtmaya meyillidir. Aynı zamanda deneyimleyemediği
durumları reddedecek kadarda bencildir. Bu yönüyle bir bilgisayardan hiçbir
farkı yoktur. Örneğin: insan doğar ve ölür, bu yüzden evrenin bir başının yada
sonunun olmayabileceğini düşünemez. Aynı şekilde zamanın göreliliği, bir
elektronun hareketi… gibi durumları mantığımıza oturtamaz ve anlayamayız.
ANCAK! Anlamaya çalışabilir, hayal edebilir yada özdeşim (empati) kurabiliriz.
Konuyu daha iyi anlamak için insan kadar akıllı bir bilgisayar yazılımı, bir yapay zeka hayal edelim. Bu
yapay zekaya bilgisayarı, elektriği, içinde yaşadığı harddiski anlatmaya
çalışın. Hiçbir zaman anlatmaya çalıştıklarınızı yani dış dünyayı
anlayamayacaktır. Deneyimleyemeyeceği için sadece transistörlerin içindeki
elektrik akımı ile hayal etmeye çalışacaktır. Belki yapay zekamız, yazılımla
işleyen kendi evrenindeki her problemi, her sorunu aşıp, kendi evrenini
keşfedecek güce sahiptir. Ama asla harddiskten dışarı çıkamayacaktır (Belkide
asla, asla dememek gerek. Matrix filmi ve Fringe dizisi bunun üzerine
kuruludur. Hala izlemediyseniz şiddetle tavsiye ederim). İşte insan ve evren
tam olarak böyledir. İşin daha derinine inmeyi size bırakıyorum.
Anlamamız
gereken şey buluşların sınırını bu evren, bu evrenin sınırını ise hayal gücümüz
oluşturur. Bir sonraki yazımda buluşana kadar bol bol hayal edin :)
Aslinda ulkemizin uretim yapacak kisilere destek ve imkan saglamasi lazim inaniyorumki turkiyede mucit olacak cok insan vardir ilimle calismayla bu isler cok basit
YanıtlaSilDogru ben 9 yasindatim ve mucit olmak istiyorum
Sil